table {margin-left: auto;margin-right: auto} h1#title{display: none;} h2#title span {display: none;} div.header{display: none;} li.nav_element{list-style-type: none;} li.nav_element{display: none;} body { background-image: url(http://www.backgroundlabs.com/backgrounds/385.gif); } a:link, a:visited { color: #808080; text-decoration: none; font-weight: ; } a:hover { text-decoration: none; color: #000000; } ::-moz-selection { background:#arkaplanrengi; color:#FFFFFF; } //-->
     
   
 

oktay-kose5

Osmanlı

OSMANLI

Osman Gazi [değiştir]

Osman Bey'in babası Ertuğrul Gazi hakkında sağlam ve güvenilir bilgiler hemen hemen yoktur. Bilinen, kendisinin 13. yüzyılda Batı Anadolu'da yaşayan Türkmen beylerinden biri olduğudur. Babası gibi Osman Bey'in hayatı hakkında da bilinmeyenler pek çoktur. Osman Bey, Çobanoğulları Beyliği'nin vâsalı olarak Bizans topraklarıyla ilişkilerde bulunurken, bu beyliğin Bizans'la anlaşması üzerine, bölgede Bizans üzerine akınlarda bulunanlar, etkinliklerini bu kez Osman Bey'in bayrağı altında sürdürdüler. Bu durum yavaş yavaş Osman Bey'i bağımsızlığa iten bir etken oldu. Osman Bey bölgenin ve Bizans'ın içinde bulunduğu durumdan ustaca yararlanmasını bildi; bölgedeki İslâm tarikatlarının, özellikle Şeyh Edebali'nin gücünden ve nüfuzundan yararlandı. Bizans'a karşı savaşan gazilerin önderi durumuna gelen Osman Bey, Bizans köy, kasaba ve kalelerini birer birer ele geçirmeye başladı. Başarıları hem topraklarının büyümesine, hem de beyliğin gücünün yavaş yavaş arttığının göstergesi olmaktadırlar.

Osmanlı Beyliği'nin genişlemesi [değiştir]

Marmara bölgesindeki büyük Bizans kentlerinden Bursa'nın 1326'da Osmanlı Beyliği'nin eline geçmesiyle sürdü. Bursa'nın alınışını göremeden o yıl ölen Osman Bey'in yerine geçen oğlu Orhan Bey zamanında da Osmanlı Beyliği'nin gelişmesi hızlandı. Bursa'nın ardından Marmara Bölgesi'nin öteki büyük Bizans kentleri, İznik ve İzmit de Osmanlılar'ın eline geçti. Osmanlı ilerlemesini durdurmak isteyen ve başında Bizans İmparatoru III. Andronikos'un bulunduğu bir Bizans ordusu Pelekanon denilen yerde bozguna uğratıldı (1329).

Osman Bey döneminde, Osmanlı Beyliği yalnız Bizans topraklarında genişlemişti.

Orhan Bey [değiştir]

Osmanlı Beyliği, Orhan Bey döneminde komşu Türkmen beyliklerinin topraklarında da genişlemeye başladı. Balıkesir, Çanakkale, Bergama dolaylarına sahip olan Karesi Beyliği toprakları da Osmanlı egemenliğine girdi (1345). Böylece Osmanlılar hem Karesi Beyliği'nin donanmasına, hem Rumeli'ye geçiş için önemli bir takım noktalara, hem de Rumeli topraklarını iyi tanıyan Karesi komutanlarına sahip oldular. Karesi Beyliği'nin Hacı İlbey, Evrenos Bey, Ece Halil, Gazi Fazıl gibi komutanları Osmanlı hizmetine geçtiler ve özellikle Rumeli'nin fethinde çok önemli roller oynadılar.

14. yüzyıl ortalarında, yani Osmanlıların Rumeli'ye geçmeye hazırlandıkları sırada Balkan Yarımadası'nda Doğu Trakya, Selânik, ve Güney Epir bir biçimde Bizans İmparatorluğu'na bağlıydı. Yarımadada ayrıca Sırp, Bulgar Krallıkları ve Arnavut Prenslikleri vardı. Bazı liman kentleri de Venedik'in elinde bulunuyordu.

14. yüzyıl ortalarında halkı ortodokslardan oluşan Balkanlar, siyâsi birlikten yoksun olmanın yanı sıra katolik Venedik ile katolik Macaristan'ın istilâ tehdidi altındaydı. Osmanlılar Rumeli'ye Bizans İmparatorluğu'nda Palaiologoslar ile Kantakuzenoslar arasındaki taht kavgalarından yararlanarak, 1354'te ayak bastılar. Osmanlılar'ın Balkanlar'da ele geçirdikleri ilk üs Gelibolu Yarımadası'nda Çimpe Kalesi oldu. Orhan Bey'in yerine geçen oğlu I. Murat ile Balkan seferleri başlamıştır.

I. Murat ve Balkanların fethi [değiştir]

I. Murat (1326 - 1389), Balkan fetihlerini hızla sürdürdü. 1363'te Edirne yakınlarında Sazlıdere denilen yerde, Osmanlı ilerlemesini durdurmak isteyen bir Bizans - Bulgar ordusu yenilgiye uğratıldı ve bu zaferin ardından Edirne Osmanlıların eline geçti. Kısa bir süre sonra, Edirne'yi geri almak isteyen Macar - Sırp - Bulgar - Eflâk - Bosna birleşik ordusu Edirne yakınlarında, Sırpsındığı Savaşı'nda ağır bir yenilgiye uğratıldı (1364). Bu zaferle Balkan Yarımadası'nın içlerine giden yollar Osmanlılar'a açılmış oldu. Bulgar ve Sırp krallıkları hem kendi içlerinde parçalanmış, hem de birbirleriyle savaş halinde bulunuyorlardı. Bu bitmez tükenmez savaşlardan bıkmış Balkan ulusları, tıpkı Bizans köylüleri gibi Osmanlı yönetimini kabule hazır durumdaydı. Bu yüzden, Osmanlı ilerlemesine karşı direnme, yalnızca Balkan devletlerinin zayıf yönetici tabakasından geldi; onların bu zayıf direnmesi de Osmanlı ilerlemesini durdurmaya yeterli olmadı. Osmanlılar kısa süre içinde Bulgaristan'ı, Yunanistan'ı ve Sırbistan'ı ele geçirmeyi başardılar. 14. yy. sonlarında Osmanlı sınırı Tuna'ya ve Belgrad'a dayanmış bulunuyordu. Balkan devletlerinin ve onları destekleyen Avrupa devletlerinin Osmanlı ilerlemesini durdurma çabaları, I. Kosova Savaşı (1389), Niğbolu (1396), Varna (1444), II. Kosova Savaşı (1448) savaşları ile kırıldı. İstanbul'un Osmanlıların eline geçmesinden önce Belgrad ve dolayları, Arnavutluk, bazı liman şehirleri dışında Balkanlar büyük ölçüde Osmanlı egemenliğine girmiş bulunuyordu.

Türkmen Beylikleri ile ilişkiler [değiştir]

Osmanlı Beyliği yöneticileri kuruluştan 14. yüzyılın son çeyreğine kadar, politik ileri görüşlülük göstermişler, Anadolu Türkmen beylikleri ile herhangi bir çatışmadan bir iki istisna dışında, bilinçli olarak uzak durmuşlardır. Bu dönemde Osmanlı Beyliği askeri ve siyasi gücünü, büyük ölçüde Bizans topraklarında genişlemede kullanmıştır. Orhan Bey zamanında zayıf, içten parçalanmış Karesi Beyliği toprakları kolayca ele geçirilmiş, bunun dışında öteki Anadolu Beylikleriyle ciddi çatışmalara girişilmekten uzak durulmuştu. Osmanlılar, Anadolu topraklarında genişlemeyi, ancak I. Murat döneminde, Balkanlara iyice yerleştikten sonra ciddi olarak düşünmüşler ve uygulamaya koymuşlardır.

I. Murat döneminde Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın kızı ile I. Murat'ın oğlu Şehzâde Bayezid'in evlenmeleri, Kütahya, Tavşanlı, Emet, Simav ve Gediz dolaylarının çeyiz olarak Osmanlılar'a geçmesine neden oldu. Yine I. Murat döneminde Osmanlı Beyliği, Hamitoğulları Beyliği'nden Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Karaağaç ve Seydişehir'i 1374'te 80000 altın karşılığı satın alarak Anadolu'daki bu genişleme, kendilerini Anadolu Selçukluları'nın vârisi sayan Karamanoğulları Beyliği ile sınırdaş yaptı ve bu durum Osmanlı - Karaman mücadelesinin başlamasına neden oldu. Osmanlı tarihinin önemli bir parçası olan Osmanlı - Karaman mücadelesi, 15. yy sonlarına, Karamanoğulları Beyliği ortadan kaldırıncaya kadar sürdü.

I. Beyazit ve Fetret Devri [değiştir]

Osmanlılar ile başta Karamanoğulları olmak üzere,Anadolu Türkmen beylikleri arasındaki mücadele,I.Murat'ın oğlu Yıldırım Beyazit(I.Beyazit)(1389-1402)döneminde,tüm beyliklerinortadan kalkması ve beyliklerinin Osmanlı topraklarına katılmasıyla sonuçlandı.Bu dönemde Osmanlılar,Türkmen beyliklerinin topraklarından başka,Kadı Burhanettin'in mülkü sayılan Sivas,Kayseri,Malatya ve Elbistan'ı da ele geçirmeyi başardılar;böylece Osmanlı sınırı doğuda Fırat'a kadar genişledi.Ancak bu durum,Osmanlılar'ı toprakları ellerinden alınan beylerin sığındığı Timur'la karşı karşıya getirdi.Osmanlı yönetimine geçen Anadolu Türkmen beyliklerinin asker ve yöneticileri henüz büyük ölçüde eski beylerine bağlılıklarını koruyorlardı.Bunlar Ankara Savaşı(1402)sırasında Timur ordusunda bulunan eski beylerinin yanına geçtiler.Bu hem Ankara Savaşı'nda Osmanlıların yenilmesine, hem de 14.yy'da kurulmuş olan Anadolu siyâsi birliğinin dağılmasına neden oldu. Osmanlılar, Anadolu'nun siyâsi birliğini yeniden ancak 15.yy'ın ikinci yarısında, II. Mehmet döneminde kurabildiler.

Ankara Savaşı'nda Osmanlıların uğradığı ağır yenilgi, yalnız Anadolu'daki siyâsi birliğin parçalanmasına neden olmakla kalmadı, Osmanlı Devleti'nin kendi içinde de parçalanmalara yol açtı. Yıldırım Bayezid'in oğulları Süleyman Çelebi, İsa Çelebi, Musa Çelebi, Mehmet Çelebi, Osmanlı tahtına sahip olabilmek için birbirleriyle mücadeleye giriştiler. "Fetret Devri" adı verilen ve 1413'e kadar süren bu taht kavgası dönemi, Mehmet Çelebi'nin (I. Mehmet) (1413 - 1421) kardeşlerini ortadan kaldırıp, Osmanlı Devleti'nin birliğini yeniden sağlamasıyla sona erdi. Ankara Savaşı'ndan sonra dikkati çeken en önemli özelliklerden biri, Anadolu'daki eski Türkmen beyliklerinin yeniden kurulmasına, Osmanlı Devleti'nin de Bayezid'in oğulları arasında parçalanmasına karşın Balkan uluslarının Osmanlı yönetiminden kurtulmak için girişimde bulunmamalarıdır. Bunun da nedeni büyük ölçüde, Osmanlı düzeninin, özellikle mîri toprak düzeninin, Balkan derebeylik düzeninden daha iyi, daha ileri bir düzen olması ve Balkan halklarının büyük ölçüde bu düzenden hoşnut olmalarıdır.

Ankara Savaşı'ndaki ağır yenilgi, Osmanlı gelişmesini yarım yüzyıl kadar geciktirmiş oldu. Ancak Osmanlı Devleti, bir devleti tümüyle tarih sahnesinden silebilecek kadar büyük ve önemli olan bu sarsıntıyı atlatabildi; yarım yüzyıllık bir gecikmeyle de olsa yeniden gelişme ve büyüme yoluna girdi.

1451'de II. Murat (1421 - 1444, 1446 - 1451) ölüp de yerine oğlu Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) (1444 - 1446, 1451 - 1481) padişah olduğunda, artık Osmanlı Devleti, Ankara Savaşı'nın tüm sarsıntılarını atlatmış ve kuruluş dönemini tamamlamış bir imparatorluk olarak dünya tarihindeki yerini almaya hazır bulunuyordu. 1451'de II. Mehmet, atalarının pek çok defa girişip de başaramadıkları İstanbul'u alma işini düşünebilecek ve bunu gerçekleştirebilecek kadar kendini güçlü hissediyordu.


Fatih Sultân Mehmed Han Dönemi (1451-1481) [değiştir]

Murat'ın ölümünden sonra 19 yaşındaki oğlu fatih ilk iş olarak İstanbul'un fethi için hazırlıklar başlatır.

İstanbul'un Fethi (29 Mayis 1453) [değiştir]

Fethin Sebebleri:
 

1) Bizansın sürekli olarak avrupa devletlerinin Osmanlı alehine kışkırtılması
2) Bizansın Anadolu beylikleri ve şehzadelerini Osmanlı yönetimi alehine kışkırtarak karışıklık çıkartması
3) İstanbul'un boğazı üzerinde bulunan Bizans’ın Osmanlı ticareti için büyük bir denge oluşturması
4) Osmanlı sınırları içerisinde kalan Bizans topraklarının bütünlüğünü bozması
5) Bizans engelinin ortadan kaldırarak balkan fethlerinin dahada kolaylaştırmak istenmesi
 

Yavuz Sultân Selim Han Dönemi (1512-1520) [değiştir]

Kardeşleri Ahmet ve Korkud’u yenerek Şah İsmail’e karşı Çaldıran’da kazandığı zaferden (1514) sonra Tebriz’e kadar ilerledi. Dönüşünde Dulkadiroğulları Beyliği ile Turnadağ Savaşı yapıldı(1515). Bunu gören Ramazanoğulları Beyliği savaşmadan teslim oldu ve Anadoluda Türk birliği sağlandı. Bundan sonra Yavuz Sultân Selim Memlûkler’e karşı harekete geçti. Yavuz Sultân Selim, Batı’da tehlike görmemesi nedeniyle doğu sınırlarını kontrol altına almak istemiştir. Bu sebeple doğuya yönelik fetih politikası izlemiştir.

 

Osmanlı Türk Tarihi Yükselme Döneminin En Önemli Dört Pâdişahı
Sol Taraf: İstanbul Fatihi Gazi Sultân II. Mehmed Han (Gazi Sultân II. Murad Han’ın Oğlu ve Gazi Sultân II. Bayezid-î Velî Han’ın Babası)
Ortadaki İlk Tablo: Gazi Sultân II. Bayezid-î Velî Han (Fatih Sultân Mehmed Han’ın Oğlu ve Yavuz Sultân Selim Han’ın Babası)
Ortadaki İkinci Tablo: Gazi Sultân II. Bayezid-î Velî Han’ın Oğlu, İlk Osmanlı Halifesi ve Mısır Fatihi Gazi Sultân Yavuz Selim Han
Sağ Taraf: Yavuz Sultân Selim Han’ın Oğlu ve Macaristan Fatihi Kanûnî Sultân Süleyman Han (Osmanlı Türk Egemenliğini doruk noktaya ulaştıran Muhteşem Sultân)
Zonaro GatesofConst.jpg Levni. Portrait of Bayezid II. 1703-30 Topkapi Saray museum.jpg Yavuz Mısır Seferi.jpg EmperorSuleiman.jpg
Gazi Fatih Sultân Mehmed Han Gazi Sultân Bayezid-î Velî Han Gazi Yavuz Sultân Selim Han Muhteşem Sultân Süleyman Han


Mısır Seferi [değiştir]

Nedenleri:

Mercidabık Savaşı (1516) Memlük Sultanı Kansu Gavri yenildi, Suriye, Filistin Osmanlılara geçti.

Ridaniye Savaşı (1517) Yeni sultan Tomanbay güçlü bir savunma hattı oluşturdu. Yavuz Sultân Selim müthiş bir taktikle ateşhattının arkasına geçti. Memlük Devleti sona erdi, toprakları Osmanlının oldu.

Sonuçları:


 

Kanunî Sultan Süleyman Han Dönemi (1520-1566) [değiştir]

Kanunî Sultân Süleyman, Yavuz döneminde duraklayan Batı’ya karşı gazâ siyâsetini yeniden yürürlüğe koydu. Belgrad’ın zaptı (1521) Orta Avrupa’da; Rodos’un zaptı (1522) ise Akdeniz’deki etkinlikleri için Osmanlı Devleti’ne elverişli bir konum kazandırdı. Macar ordusunu Mohaç’ta yok eden (1526) Kanunî Sultân Süleyman, Macaristan’ın başkenti Buda’ya (Budin) girdi ve Macaristan’ı Zapolya’nın krallığında himâyesine aldı. Mohaç Şavaşı (Meydan Muharebesi) tarihin en kısa süren şavaşıdır. Bu, Osmanlı Devleti’ni Macaristan egemenliği için Habsburglar’la karşı karşıya getirdi. Kanuni, Zapolya’yı korumak için 1529’da Viyana’nın kuşatılmasıyla sonuçlanan seferi, 1532'de de Alman Seferi'ni yaptı. 1541’de ise Osmanlı egemenliğindeki Macaristan topraklarını bir Osmanlı eyaleti (Budin Eyaleti) yaparak ilhâk etti; ölen Zapolya’nın oğluna, kendisine bağlı olması koşuluyla Erdel Prensliği’ni verdi. 1543’teki Macaristan seferi sırasında ise Estergon Kalesi’ni zapt etti.

Hint Deniz Seferleri (1538-1669) [değiştir]

Akdeniz’de Osmanlılar’la Hristiyan Akdeniz devletleri arasında her iki taraf için de yıpratıcı deniz savaşları yapılırken, Osmanlı Devleti, 1538’den başlayarak Hint Okyanusu’nda Portekizliler ile mücadeleye girişti. Osmanlı Devleti’nin Hint Okyanusu için mücadelesi 1669’a kadar sürdü. Bu süre içinde birkaç kez Hindistan’a, bir kez de Sumatra Adası’na donanma gönderildi; Yemen, Habeşistan ve bazı Afrika ülkeleri Osmanlı Devleti’ne katıldı. Hint Okyanusu'nda Portekizlilere karşı bazı deniz başarıları elde edildi ise de, Osmanlılar Hint Okyanusu’nda kesin bir üstünlük sağlayamadılar. Osmanlılar’ın Hint Okyanusu’ndaki başarısızlığı daha sonra hem Osmanlı Devleti hem de tüm doğu ulusları için son derece olumsuz sonuçlar doğuracaktır.


 

Güney Azerbaycan seferi [değiştir]

Kanuni döneminde önemli mücadele alanlarından biri de Azerbaycan oldu. Yavuz Sultan Selim zamanında Azerbaycan’a karşı kazanılan Çaldıran zaferine, Osmanlı ordularının Tebriz’e kadar ilerlemesine ve tüm Doğu Anadolu’nun Osmanlı egemenliğine geçmesine karşın Sefeviler ile kesin bir barış antlaşması imzalanmamıştı. Gerek Sefeviler, gerekse Osmanlı İmparatorluğu, birbirlerine kuşku ile bakıyorlardı. Güney Azerbaycan, Anadolu’yu ele geçirme planlarından vazgeçmediği gibi, Osmanlılar da Hint Okyanusu’na kuzeyden açılan iki körfezden biri olan Basra Körfezi'ne açılan Irak topraklarını ele geçirme emelleri besliyorlardı. Bu arada iki devlet arasında sınır olayları da eksik değildi; bir takım sınır görevlileri durmadan taraf değiştirmekteydiler. Bütün bu olaylar bir araya gelince 1533’te Sadrazam İbrahim Paşa, Sefevi seferiyle görevlendirildi, arkasından da padişah Sefevi seferine çıktı (1534). "Irakeyn Seferi"denilen bu seferin en önemli ve kalıcı etkisi Bağdat dahil olmak üzere Irak topraklarının Osmanlılar’ın eline geçmesi oldu (1535). Böylece Hint Okyanusu’na açılan önemli körfezlerin ikisi de Osmanlılar'ın eline geçmiş oldu. Güney Azerbaycan savaşları 1555’teki Amasya Antlaşması ile sona erdi; antlaşma sonucu Azerbaycan ile merkezi Tebriz, bir kısım Doğu Anadolu toprakları Osmanlılar’ın eline geçti. Bu barış 1576 yılına kadar sürdü.

Dağılış

Osmanlı Devletinde görülen başlıca göç tarzı ele geçirilen yerleşim birimlerinin yeniden canlanması amacıyla buralara yapılan nüfus hareketleridir. Osmanlı devletinde nüfus hareketlerine devlet müdahalesi her zaman söz konusu olmuştur. Böylece Osmanlı imparatorluğundaki göç hareketlerinin ağırlıklı olarak devlet eliyle planlandığı ve kontrol edildiği yönündeki belirleme haklı bir bakış açısı kazanmaktadır.

Örneğin 1453 yılında İstanbul’un Bizanslılar tarafından alındığı zaman kent nüfusu yalnızca 50.000 idi Fatih Sultan Mehmet kenti canlandırmak ve nüfusu arttırmak için hemen bir seri önlemleri yürürlüğe koydu.İstanbul’un nüfusunu arttırmak için Anadolu ve Mora yarım adasından nüfus getirildi buralardan getirilen çoğu tüccar ve zanaatkar olan kişilere evler verilmişti.Nüfus kadar nüfusun becerileri de önemliydi 1520 yılına gelindiğinde kent nüfusu alınan önlemler ve imparatorluğun genişlemesiyle artan refah sonucu 400,000’e ulaştı.

Görüldüğü üzere Osmanlı imparatorluğu işgal sonrası nüfus dönüşümüne yönelik politikalar uygulamıştır. Bunun yanı sıra imparatorluğa başkaldırmış grupları cezalandırmada sürgünlerinde göç açısından yeri önemlidir.Ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamasıyla azınlıkların devlet kurarak ayrılmaları ve imparatorluğun dağılma sürecinde sayısı binlerle ifade edilen göçler olduğu bilinmektedir.bu göçlerin genellikle Türk asıllı insanların yeni kurulan devletlerde uygulanan homojen nüfus yaratma politikaları sonucunda,gördükleri baskıdan kurtulmak amaçlı, yani zorunlu göçler olduğu bir gerçektir.

Osmanlı İmparatorluğunun karşılaştığı ilk dış göç olgusu 1789’da Kırımdan gelen göçle olmuştur.

Kırım, Ruslar tarafından işgal ve tahrip edildiği sırada (1771) 35.000 Kırımlı Türk kılıçtan geçirildi.bu türlü şiddet hareketleri karşısında Anadolu ve Balkanlara göçler yapıldı. Bu göçlerin en önemlisi 1789-1790 yılları arasında oldu ve 1800’e kadar devam etti. Böylece yaklaşık 500 bin kişi Kırımdan ayrıldı.

1812 yılında Osmanlı devletinin Rusya’ya karşı Fransa’yla işbirliği yapması sonucu Ruslar Kırım Türklerine yeniden zulüm yapmaya başladılar Bir süre sonra göçlere Nogaylar’da katıldı.

93 Harbinden sonra göç hareketleri tekrar başladı ve toplam 400,000 kişi göç etmiş oldu.

Kuzey Kafkasya’dan Göçler:

Türklerin yoğun olarak bulundukları bölgelerden biri olan kuzey Kafkasya’ya ilk Rus akını 1768’de oldu. Kuzey Kafkasya halkı önce Türklerle birlikte Ruslara karşı savaştı fakat düşman sayısının fazla olmasından dolayı yenilerek 10,000 kişilik bir kafile halinde Anadolu’ya göç ettiler.

1855-1859 yılları arasında Ruslarla yapılan bağımsızlık savaşı sonucu yanilgi alınmasıyla 1855-1863 yılları arasında 295,000 kişi Türkiye’ye göç etti.

1864’te Batı Kafkasya ve Kuban havalisinde Türkler bir ay içinde yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldılar. Bir milyondan fazla insanın büyük bir kısmı Ege limanları ve İç Anadolu’ ya gönderildi yaklaşık 400 bin kişi yolda öldü. 1886 yılına kadar yaklaşık 2 milyon insan Türkiye’ ye göç etmek zorunda kaldı. Bunlar arasında Türkler, Avarlar, Çeçenler ve Çerkezler vardır.

Azerbaycan’dan Yapılan Göçler: Azerbaycan’dan yapılan göçler 1800’den başladı.1920 yılına kadar yaklaşık 45,000 kişi göç etti. Kars, Ardahan, Posof ve Iğdır bölgelerine yerleştiler.

Yunanistan’dan Yapılan Göçler: Cumhuriyetin ilanından sonra ülkemizde görülen en ilginç göç hareketlerinden en ilginç olanı Lozan’da 30 Ocak 1923’te imzalanan ve resmi adı: ”Yunan ve Türk halklarının mübadelesine ilişkin sözleşme ve protokol” sonucunda ortaya çıkan göçtür. Ulus devletlerin kendi aralarında anlaşarak azınlıklardan değiş tokuş la kurtulmaları bu protokolle devlet hukukuna bir örnek olarak yerleşmiştir. Yunanistan’la yapılan bu mübadelenin ortaya koyduğu sonuç yaklaşık 1 milyon 600 bin kişinin doğup büyüdüğü ve kendisine ait gördüğü yerlerde göçürülmesi olmuştur. Bu şekilde Anadolu da yaşayan yaklaşık 1 milyon 200 bin Rum ‘un ve Yunanistan da yaşayan 400 bin civarında Müslüman’ın karşılıklı değiş tokuş u gerçekleştirilmiştir.

Türkiye’nin Yunanistan’la yapmış olduğu karşılıklı nüfus mübadelesi ne yazık ki ülkemiz için ekonomik açıdan önemli bir kayıptır. Anadolu’dan giden 1 milyon 200 bin Rumun çoğunluğunun zanaatkar ve ticaret erbabı olması buna karşılık Yunanistan’ dan gelen 400 bin Müslüman’ın tarımdan başka bir şey bilmemesi sorunun önemini ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin Yunanistan la gerçekleştirdiği nüfus mübadelesi ulus devlet için homojen bir nüfus oluşturma gayreti olarak görülse bile hiçbir zaman sonuca ulaşmamıştır. Kendilerini Türk milliyeti dışında gören diğer unsurların varlığı bunun en iyi örneğidir.


Ermeni Tehciri :

Birinci Dünya Savaşı sıralarında Ermenilerin savaş sahasında kalmaları ve bazı Zaralı eylemleri yüzünden İttihat ve Terakki Partisi tarafından yerleştirilmek üzere Suriye’ye gönderilmeleridir. Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar Osmanlı topraklarında Ermeni ayrılıkçı ve silahlı grupları propaganda çalışmalarını silahlı eyleme kadar götürmüşlerdir. Osmanlı Bankası baskını ve devlet başkanına bombalı saldırı bunlardan sadece birkaçıdır. Ermeni ayrılıkçı hareketi diğer ülkelerde Osmanlı ile ilişkilerde bir kart olarak görülmüş ve zaman zaman kullanılmıştır. İngiltere, Fransa, Rusya ve diğer bazı devletler Ermenilerin haklarını gerekçe göstererek çok sayıda olayda Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmıştır. Berlin Antlaşması bunun en açık örneğidir. Bazı Ermeni gruplarda bu ilgiyi teşvik etmiş ve bunu iç amaçlarında kullanmak istemişlerdir. Birinci Dünya Savaşı esnasında Rusya, Osmanlı ile arasında Ermenileri bir tür kalkan olarak kullanmıştır. Ermenilerin içeriden, kendisinin dışarıdan saldırmasıyla Osmanlı ordularını yenmeyi amaç edinmiştir. Savaş ilerledikçe Doğu Anadolu da Ermeni terör gruplarının saldırısı artmış ve Osmanlı ordusundan İstanbul’a önlem çağrıları gelmeye başlamıştır. İstanbul Hükümet’i bu olaylar karşısında iki seçenek görmüştür: 1. Sadece Ruslara yardım eden ve yardım etme ihtimali bulunan Ermenileri Rus ordusu ile kendi arasına alarak onları Rusya’ya sürmek ki bu durumda kayıplar çok fazla olurdu. 2. Ermenileri toplu olarak savaş sahasından uzaklaştırmak.

İkinci seçenek tercih edilmiştir ve özellikle savaş alanına yakın olan Ermeni nüfus Suriye ve çevresine göç ettirilmiştir. Tehcir için kanun çıkarılmış göç edecek Ermenilerin ihtiyaçlarının karşılanması için yasal çeşitli önlemler alınmıştır. Ancak savaş şartlarlı, Kürt çetelerin saldırıları, salgın hastalıklar ve kıtlık sebebiyle çok sayıda ,ermeni yolda hayatını kaybetmiştir. Bu kayıpların 100 bin civarına olduğu sanılmaktadır. Türk araştırmacılardan bu rakamı 400 bine kadar çıkartan olmuştur. Ancak Ermeni Diasporası ve Ermenistan bu rakamı 600 bin ile 2.5 milyon arasında geniş bir yelpazede yorumlamaktadır. Yaklaşık 1.5 milyon Ermeni tehcir edilmiştir.

Bulgaristan’dan Alınan Göçler : Rusların 1828’de Tuna’yı aşarak Edirne’ye kadar gelmesi ve Bulgarları Türklerin üzerine saldırtması sonucunda bozguna uğrayan şehir ve kasabalardaki perişan halde 30 bin Türk Türkiye’ye göç etmiştir. 1876’da Rusya, Almanya ve Avusturya tarafından Balkanlar bölündü. Avusturya Bosna-Hersek’ i aldı ayrıca Bulgarlar ve Sırplara Rusya himayesinde bağımsızlık verildi. Aynı yıl Bulgarlar Türklere karşı şiddet hareketlerine giriştiler. Buradaki Türkleri korumakla görevli Türk ordusunun hareketi Avrupa devletlerinin müdahalesiyle durduruldu. 1877 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında yapılan Berlin Antlaşmasıyla Bulgaristan Devleti’nin kurulması kabul edildi. Bu durum Türkler için kötü oldu 1876-1878 yılları arasında 200 bin Türk Edirne ve çevresine yerleşti. 300 bin göçmen Rumeli’den Anadolu’ya geçti. 1.Dünya Savaşında Bulgaristan Türkiye’ nin Müttefiki olunca göç eden kafilelere bazı kolaylıklar gösterdi. Fakat göçmenlerin ellerindeki mal ve mülkün bedelini değerinden çok düşük ödedi. 1885-1923 yılları arasında Türkiye’ye 500 bin kişi göç etti.

Kıbrıs'tan Lozan Antlaşmasıyla ada İngilizlere bırakılınca 24 bin kişi Türkiye’ye göç etti.


Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
 
  Copyright © 2011 Nurcin-Ozer.Tr.Gg | V6 Design | Tüm Hakları Saklıdır | Nurçin Özer | Hakkımda | Yorumlar | Antalya | Bana Ulaş | Yukarı Çık  
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol